ANNE VEYA BABA KANSER OLUNCA… ÇOCUKLARA NE DİYECEĞİZ?
Henüz yetişkinliğe erişmemiş (0-18 yaş – “dependent children” olarak da tarif edilir) okul çağında çocuğu olan kanser hastalarının, hastalık sürecinde en çok zorlandıkları konu; hastalığı çocuklarına nasıl anlatacakları, ne kadar anlatacakları, çocuklarını bu süreçte nasıl koruyacaklarına dair sorulardır. Washington Üniversitesi’nde 35 yıldır ebeveyni kanser olan sağlıklı çocuklar ve ailelerle çalışmalar yapan Prof. Fran Lewis ve Ellen Zahlis’in, 700’ü aşkın araştırma sonucuna ve kendi kültürümüz içindeki klinik gözlemlerimize dayanarak bu süreçte neler yaşandığına kısaca değinmek isterim.
Evdeki atmosferin değişimi:
Ebeveynlerden biri kanser tanısı aldığında, bir yandan şok edici ve sarsıcı psikolojik etkilerini yaşarken, diğer yandan yoğun bir tedavi süreci ve organizasyonu başlar. Evde telefonlar çalar, eve gidip gelen ziyaretçilerin sayısı artabilir ya da azalabilir, ebeveynlerin ikisi de kaygı, yoğun duygular ve telaş içerisindedir. Evdeki atmosfer değişimini, ebeveynlerin duygu durumlarındaki değişimi çocuklar hemen fark eder. Sadece buna anlam vermekte zorlanabilir ya da yorumlarken hataya düşebilirler. (Dün akşam yemeğimi yemediğim için annem hasta oldu, gibi.) Ne kadar saklanmaya çalışılsa da birtakım konuşmalara kulak misafiri olurlar ve anlam vermeye çalışırlar. Bebekler dahi anneleri gerginken uykuya dalmakta güçlük çeker.
Ebeveyn işlevlerinde rol değişimleri:
Artık sıklıkla hastaneye ve tedaviye giden, yan etkiler sebebiyle dinlenmesi gereken ebeveyn ve ona bu süreçte eşlik eden diğer ebeveynin çocuklarıyla geçirdikleri vakitler doğal olarak azalır. Her zamanki kadar oyun oynayamayabilir, her zamanki gibi ödevlerini takip edemeyebilirler örneğin. Hayati bir mesele olarak hastalık, gündemde birinci sıraya gelir ve yine doğal sonucu olarak ebeveynlik işlevlerinde bir azalma olur. Bizim toplumumuzda geniş aile modelleri yaygın olduğu için, çoğunlukla çocuğun bakımıyla ilgili başka birinden destek alınır. (Anneanneye, babaanneye göndermek ya da onları eve davet etmek gibi) Bütün bu değişimleri, uygun şekilde çocuğa anlatmak ve onun güvende, değerli ve sevilesi olduğunu açıklamak önemlidir. Çocuğu korumak adına uzaklaştırmak, anne/babasından izole etmek, aile içinde bağların ayrışmasına ve çocuğun yalnız, çaresiz, güvensiz ve kaygılı hissetmesine sebep olabiliyor.
Duygusal yükselmeleri yansıtmak/yansıtmamak:
Tedavi sürecinde şok, karamsarlık, öfke, uyku problemleri, yoğun kaygı gibi pek çok duygu yaşanır. Bu duygular, bazı durumlarda şiddetlenerek yükselebilir. Örneğin, telefonda biri “nasılsın” diye sorduğunda duygulanmak ve ağlamak gibi ya da çocuğun sorduğu zor sorulara cevap ararken ya da fazla stres altında olduğunda öncekine göred aha öfkeli tepkiler vermek gibi… Çocuklar bu duygusal yükselmeleri anlamlandıramayabilir.
Hastalığı anlatmak/anlatmamak:
Aile kavramının önemli olduğu kültürümüzde, aile bireyleri birbirlerini korumak adına genellikle hastalığı anlatmamayı ya da üzüntüleri göstermemeyi seçebiliyor. Çocuğa, evdeki bu olağanüstü değişim sürecinde yaşına uygun ve yeterli bir açıklama yapmamak, onu kendi korkularıyla ve endişeleriyle baş başa bırakmak demek. Artık internet ve televizyon ile erken yaşlarda tanışan çocuklar çok fazla bilgiye ulaşabilmekteler ve kulak misafiri olduğu konuşmalarla ilgili çok korkutucu varsayımlara kapılabilirler. Diğer yandan, çocuğa hastalığı anlatırken doğru anı ve ortamı seçmek, onun yaşına uygun şekilde (fazla tıbbi terimler kullanmadan) hastalığı anlatmak ve tedavi sürecinde olabilecek değişimler hakkında bilgi vermek en uygun tutum olacaktır.
Sistem teorisine göre, ailedeki bireylerden biri bir değişim yaşadığında, sistemdeki diğer tüm bireyler de etkilenir. Yani ailede biri kanser tanısı aldığında, tüm aile bireyleri bu durumu kendi yapısına göre farklı şekillerde deneyimler. Sağlıklı çocuklar da hastalığa, evdeki ve ebeveynlerindeki bu değişimlere göre daha kaygılı, daha agresif, daha içine kapanık ya da daha ev dışına yönelmiş, anneye yapışmak ya da parmak emmek gibi erken dönem özelliklerine geriler gibi reaksiyonlar gösterebilir. Üstelik hastalığın etkisinde olan ebeveynler artık çocuğun tepkilerini doğru değerlendirmeyebilir. Hastalık, tedavi ve bunun getirdiği ruhsallıkla uğraşmakta olan ebeveynler için çocuklarının psikolojik reaksiyonlarını nasıl karşılayacakları da sıklıkla sorulan sorulardandır.
Bağları Kuwetlendiriyoruz Programı Okul çağı çocuğa sahip olan kanserli ebeveynler için tüm bu araştırmalara ve gözlemlere dayanarak Washington Üniversitesi’nden Prof. Ellen Zahlis ve Fran Lewis’in tasarladığı “Bağları Kuwetlendiriyoruz (Enchancing Connections)” programı, anne ya da babaya birebir sunulan bir eğitim programı. Bu programda, anne/baba kendi duygusal yükselmelerini nasıl yönetebileceklerini, çocuklarıyla hastalık hakkında nasıl konuşabileceklerini, bu süreçte çocuklarının neler yaşadığını doğru gözlemlemeyi, yorumlamayı ve bunlara uygun müdahaleyi bizzat kendileri nasıl yapacaklarını öğreniyor ve deneyimliyorlar.
2 hafta aralıklarla 5 seansta tamamlanan “Bağları Kuvvetlendiriyoruz – Kanserde Aile İçi İletişim Eğitimi”, Amerika’da 6 eyalette test edilmiş ve hem anne/babanın hem çocuğun depresyon ve kaygı seviyelerinin azalmasına, kalıcı şekilde aile içinde iletişim becerilerinin ve aile bağlarının sağlamlaşmasına, ebeveynlik becerilerinin iyileşmesine katkıda bulunduğu kanıtlanmıştır.
Ücretsiz olarak bu programı almak isteyenler “0533 340 57 77” numaralı telefondan, Psiko-onkolog Elçin Biçer’e ulaşabilirler.